Yaşadıklarımız kimi halde bizi tatmin etmiyor. Evet, insan ister. Daha fazlasını ister. Yeryüzü büyük bir nimet. İmkan dolu. İnsan bu nimetten istifade etmek ve daha fazlasına sahip olmak için çabalar. Bu çabaların -kimi halde- verdiği tahribatları ölçmeye zaman bulmaz. Çünkü o hep daha fazlasının peşindedir.

Oysaki "daha" tahribatı yüksek bir katsayıdır. İyi olanı daha iyi yapma çoğunlukla iyinin de anlamını daraltıyor. Bu anlam daralması kişiselleştirilmiş bir dünyanın kapılarını açıyor: "Benim için daha iyi bir dünya."

Kirletiyoruz dünyayı, hem de kendi ellerimizle, kendi dilimizle. Hırslarımızla, tatmin olmayan huylarımızla, çekirge sürüleri gibi seferberliğe çıkmış tüketim alışkanlıklarımızla.

Kirletiyoruz dünyayı, bazen, bazen bakışlarımızla ve kelimelerimizle.

Kullandığımız kelimeleri sonradan türettiğimiz dil bataklığından çıkarıp alıyoruz. Kelimelerimizi taşıyan seslerimizin çarptığı her yerde savaş izini andıran kurşun delikleri gibi çamur izleri oluşuyor.

Dünyayı temizlemeye dilimizden başlarsak önce biz temizleneceğiz. İstediğimiz dünyevi zenginlik de ahlaki ve fiziksel temizlik değil midir?

Sahip olduklarımızın bizi konforlu bir hayata; fiziksel ve ruhen dinginliğe eriştirmesini istiyoruz. O halde daha fazlasını elde ettiğimizde bunun bize bir arınma sağlamadığını aksine imkanlarımızı artırsa da daralttığını fark ediyoruz.

Kirli bir aklın seçeceği en güzel kelimeler bile bataklıktan beslenecektir. Bir de bataklığa atılan bir taş temiz suda olduğu gibi halkalar yaymayacaktır.

Temiz suda yayılan halkalar muhabbettir, habbedir, sevgidir, temizdir.