Ne zamandır yazmak istediğim lakin yazıp yazmama hususunda kararsız kaldığım bir konu Machiavelizm. Çünkü, "Prens" kitabını okuyan herkesin kendisini Machiavell uzmanı gördüğü yahut tartışma programlarından duyduğu kadarıyla Machiavell'e egoist, bencil yakıştırmaları yapanların olduğu bir ortamda bizim Machiavelli'den bahsetmemiz biraz abesle iştigal olabilir. Lakin biraz Machiavelli'yi okumuş bir kardeşiniz olarak dilim döndüğünce birkaç kelam etmek de isterim. Kim olduğunu hiç bilmeyenler yahut duymamış olanlar için bir küçük paragrafla kim olduğundan bahsederek başlayalım isterseniz.

Rönesans akımının en önemli figürlerinden biri olan Machiavelli'nin tam adı "Niccolò di Bernardo Dei Machiavelli" dir. Adından da anlaşılabileceği üzere İtalyan dır. En çok görmek istediğim şehirlerden biri olan Floransa'da yaşamış (1469 -1527), tarih ve siyaset bilimin kurucusu olarak anılan devlet adamı, şair ve yazardır. Machiavelli denince ilk aklımıza gelen tabii ki Medici ailesidir. Birazdan bizimde bahsedeceğimiz en önemli eseri olan "Prens" i Lorenzo de' Medici'ye ithaf etmiştir. Medici ailesi Fransa kralı tarafından yönetimden sürülünce yerine gelen teokratik kurul henüz 29 yaşındaki bu genç adamı sekreterliğe atamış, on dört yıl boyunca kurulun sekreterliğini yapmıştır. 1512'de yapılan Ravenna Savaşı'nda İspanyollar, Floransa'yı işgal ederek Medici hanedanını yeniden yönetime getirince Machiavelli'nin sekreterliği de sona ermiştir. Görevine son verilmesinin üstüne ağır bir para cezasına da çarptırılmış ve bir yıl boyunca Floransa'yı terk etmesi yasaklanmıştır. Daha sonra Medici'ye düzenlenen komploya da adı karışacak olan Machiavelli bundan dolayı üç ay hapis yatacak ve ağır işkence görecektir.

Bu kısa bilgilendirmeden sonra gelelim asıl meselemize. Ne yaptı bu adam? Neden bu adamın adına bir "İZM" ekleyerek bir ideoloji oluşturulup "amaca ulaşmak için her yolu mübahtır" gibi bir görüş etiketlendi? El cevap: Machiavelli, Prens kitabıyla buna bir zemin hazırladı. Ben bunu, kitapta Machiavelli'nin kiliseye karşı laikliği savunmasına rağmen kralın gerektiği zaman dini de alet olarak kullanması gerektiği görüşüne bağlıyorum. Machiavelli, İtalyan birliğini kurmak isteyen yöneticinin (dindar olsun ya da olmasın) son derece dindar görünmesini savunuyordu. Yani devlet yönetimi için dindar olmayan birinin dini, çekinmeden, rahatlıkla kullanmasının doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeydi. Yani bir kişi, dini bir araç olarak kullanabiliyorsa demek ki amacına ulaşmak için her şeyi rahatlıkla kullanabilir. Bu fikrini de (Machiavelli'den bahseden herkesin en başta zikrettiği alıntıyla) "insan doğası gereği kötü ve bencildir" tanımlamasından da anlayabiliyoruz.

Machiavelli'nin bence Prens Kitabıyla ilk olarak yapığı en önemli şey; metot olarak nasıl bir siyasi yol izleyeceğini açıkça belirtmesidir. Bu yolla da amacı; ideal- ütopik veya dini ideolojiyle harmanlanmış bir devleti anlatmak değil, tarihsel deneyimlerden çıkartılmış, olayların somut olarak incelenmesiyle ortaya çıkan yeni bir siyaset bilimi metodolojisi ortaya koymaktır. Özetle, bir dinin yahut bir gurubun dayattığı soyut bir devlet algısının değil yaşanmış olayların tahlil edilerek incelenmesiyle ortaya koyulmuş, topluma ve bilime faydalı bir devlet anlayışının olması gerektiği üzerinde durur. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, prens kitabındaki anlatımda Machiavelli'nin soydan gelen, miras olarak kalmış, dini merkezli krallıklardan ziyade yeni kurulacak olan prenslikler üzerine olan tavsiyelerini okuyoruz. Bunu yaparken de eski krallıklardan, imparatorluklardan sık sık örnekler veriyor.

Zannımca Pens kitabında değinilmesi gereken en önemli başlıklardan biri "devlet" tir. Bunu kitabın ilk cümlesinde açıkça fark ediyorsunuz. "insanlar üzerinde hüküm sürmüş olan ve süren bütün devletler, bütün egemenlikler ya cumhuriyet ya hükümdarlık olmuştur". Bunun modern siyaset felsefesi açısından bir milat olduğunu söyleyebiliriz. Artık siyaset felsefesinin konusu, Platon ve Aristo arasına sıkıştırılmış "Polis" gibi kavramlar değil açık ve net şekilde "devlet" kavramıdır. Bunu şöyle açıklayabiliriz; Aristo'daki Polis devleti, toplu halde yaşamanın doğal bir sonucudur. Machiavelli'nin Prens kitabında bahsettiği devlet ise bir kurma meselesidir. Yani devlet doğal kendi kendine organik olarak oluşmuş bir şey değil, bizzat kurulmuş olandır. Peki, eğer kurulmuş bir şey ise nasıl kurulmalıdır? Bunun cevabını da Prens kitabında veriyor. Çoğu kez örneklerle destekleyerek yapıyor bunu. İlginizi çekecek şekilde bir örnekle göstermek gerekirse kuruluş ve yıkılışı şöyle anlatıyor:

...iki ayrı hükümete misal, zamanımızda, "Türk" ile Fransa Kiralıdır. Türk'ün bütün monarşisi bir Efendi tarafından idare olunmaktadır; ötekiler onun kullarıdır; ve ülkesini sancaklara ayırarak oraya muhtelif valiler gönderir ve isteğine göre, bunları değiştirir ve yerlerinden oynatır. Fransa Kiralı ise, ülkesi içinde uyrukları tarafından tanınan ve onlar tarafından sevilen bir çok eski Bey'lerin ortasında durur. Bu beylerin kendilerine mahsus hakları vardır; Kıral, kendini tehlikeye koymadan, bunları onların ellerinden alamaz. Bu devletlerin her birini gözden geçiren kimse "Türk" ün ülkesinin alınmasında güçlük, fakat, bir kere yenilince de elde tutmakta büyük kolaylık görecektir. Aksine olarak, bazı sebeplerle, Fransa devletini işgal etmekte daha çok kolaylık, fakat elde tutmakta büyük güçlük bulacaksınız (Hükümdar s.14).

Bir devletin (prensliğin-hükümdarlığın) nasıl kurulması gerektiğiyle birlikte nasıl idare edilmesi üzerinde birçok düşünceyi anlatmıştır. Bence Machiavelli'nin yanlış anlatıldığı kısımlardan biri de halkı idare ederken "hükümdar sevilen bir kişi olmaktan ziyade korkulan biri olmalıdır" kısmıdır. Bu cümle bir slogan olarak kullanıldığında elbette ki haklı korkut, onu ez ve istediğini yaptır şeklinde yorumlanabilir. Lakin burada ifade edilmek istenen korku; saygı uyandıran bir korkudur. Zaten dikkatlice okunduğunda, nefret edilmenin yapılabilecek en son şey olacağı anlaşılıyor. Çünkü bir yöneticinin halkını arkasına alması gerekir ve nefret bunun önündeki en büyük engeldir. Hatta kitabın yirminci bölümünde "Düşmandan ziyade halktan korkusu olan bir hükümdar kaleler inşa etmelidir; fakat halktan ziyade düşmandan korkusu olan ise kaleleri bir yana bırakmalıdır" deniliyor. Yani halkı arkasına alanın düşmandan korkup kale yapmasına gerek yoktur. Daha dikkatli düşünüldüğünde bizi cumhuriyetçi yurttaşlık bilince götürüyor. Yönetim rejiminin, kurumlardan ziyade yurttaşlık bilinciyle temellendirilmesi gerektiği düşüncesidir.

Bazı yazarlara göre bugünkü dünya düzenini şekillendirmenin yolu hala Machiavelli'nin Prens kitabından geçer. Herhalde bunun nedeni de kitapta yazarın dönemin bölünmüş İtalyası'nı kurtaracak olan kurucu bir liderin bugün de devletler tarafından aranıyor olmasıdır. Zaten kimi dünya ülkeleri kendilerini çoktan bu lider yerine koymuş durumda değiller mi? Siyasetteki asıl meselenin kuruculuk meselesi olduğu Machiavelli sayesinde gün yüzüne çıkıyor ve bugünde dünya siyasetini kimin kurduğu ve kimin yürüteceği çokça tartışılıyor.

Bu yazıyı bir kitap tavsiyesi olarak görmenizi istemem. Ben bu yazıyı herkes Machiavelli'yi anlamak için Prens kitabını alıp okusun diye yazıyor değilim. Pollock'ın da dediği gibi "Bir kitap okuyan her şeyi bildiğini zanneder. İkinci kitabı okuyan kuşkuya düşer. Üçüncü kitabı okuyan hiçbir şey bilmediğini anlar. Birkaç tarih kitabı okuduktan sonra bu kitabı okumanızı tavsiye edebilirim. Çünkü kitapta devlet, siyasal özgürlük, paralı ordu, iktidar, halk, soylular, şiddet gibi kavramların 16.yy bakış açısıyla değerlendirilmesi gerekir. Misal, bugün özgürlük, şiddet gibi kavramlara bakış açımız o dönemle örtüşmeyebilir.

Hülasa, sosyal mecradan yahut tartışma programlarından duyduğu kadarıyla bilgiye sahip olmaktansa kitaptaki bilgiye sahip olmanın hala en sağlıklısı olduğunu savunuyoruz. Bu yazıda günümüzü anlamak için geçmişi daha iyi okumalıyız düşüncesiyle tarihi, tarih bilimi yapan bir ismi konu edindik. Sürçü lisan ettiysek affola.

Değerli Okuyucularıma Sevgi ve Saygılarımla.