1986 yılında Sevilya toplantısında savaşın insan doğasının bir ürünü olmadığı açıklaması yapılmıştı. Lakin insan psikolojisi üzerine yapılmış olan deneyler bunun tam tersini gösteriyor. Basit bir örnek vermek gerekirse şempanzeler üzerine yapılan bir deneyde şempanzeleri guruplara ayırıyorlar. Guruplar bir müddet sonra birbirlerine saldırıyorlar, hatta saldırmakla da kalmayıp üstün gelen gurup azınlıktaki herkesi öldürüyor ve yavru şempanzeleri de parçalayıp yiyorlar, yalnız dişi şempanzelere dokunmuyorlar. Bilim insanlarının bu deneyden yaptıkları çıkarım; insanın doğasında da savaşma, harp etme meyvesinin olduğu sonucuymuş.

Savaşmanın özündeki mantığın sadece kendi neslinin devamını sağlamak değildir. İnsanın kendiyle beraber bağlı olduğu gurubunda devamlılığını sağlamaktır. Böylece gurup içinde gerekirse fert kendini de gurubun çıkarları doğrultusunda feda edebilmektedir. Temelde bir dini guruba, millete, topluma ait olmak insan olmanın bir psikolojik neticesidir. Haliyle savaşmak da sınırlarını ihlal eden bir gurubu, örgütü oradan temizlemek de insan olmanın en temel sonucudur. Gönül ister savaşlar olmasın. Hiçbir toplum savaşmak zorunda kalmasın ama bu tam olarak mümkün gözükmüyor. Her ne kadar günümüz dünyası 50-60 yıl öncesine nazaran daha az savaş istiyorsa da tamamen silahsız ve kavgasız bir dünya düzeninin hala bir ütopya olduğunu söylemem gerekir.

İnsanını korumak adına devlet doğasının gereklerini yerine getirmeye çalışan Türkiye Devleti de "her Türk asker doğar" düsturuyla gerek milli silahlanma adına gerekse askeri eğitim adına büyük işler yapıyor. Bunlardan en önemlileri Özel Harekat Dairesi Başkanlığının kurulması. 1983 tarihinde Asayiş Dairesi Başkanlığı bünyesinde kurulan Özel Harekat Şube Müdürlüğü Ankara, İstanbul, İzmir illerinde ise Emniyet Müdürüne doğrudan bağlı olarak "Özel Harekat Grup Amirlikleri" şeklinde teşkilatlandırılmıştı.1988 tarihinde Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi Başkanlığı bünyesinde "Özel Harekat Şube Müdürlüğü" olarak 1993 yılına kadar faaliyet göstermiş özellikle bölücü terör olaylarının artması nedeniyle 1993 yılında Özel Harekat Dairesi Başkanlığı kurulmuş ve özel Harekat Dairesine bağlanmıştır. 28 Şubat sürecinden sonra 1999'da polisin askere karşı dengeleyici unsur olması öne sürülerek ağır silahları ellerinden alınarak Jandarma Genel Komutanlığı'na devredilmişti. 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında kahramanlıklar gösterip darbeciler tarafından saldırı düzenlenmesinin ardından kendilerine tekrar ağır silah kullanma yetkisi verilmişti. 15 Temmuz Darbe Girişimi'nde 51 özel harekatçı polisimiz hayatını kaybetmişti. Kendilerine ağır silahlar kullanma yetkisi verilmesinin ardından Suriye'de TSK'nın kontrol altına aldığı bölgelerde emniyeti sağlama terörle mücadele görevi için başkanlığa bağlı Suriye Görev Gücü adlı birlik oluşturulmuştu.

Bugün Türk Polis Teşkilatı tarihinde bir ilk yaşandı. İlk kez beş yüz kadın özel harekatçı mezun olacak. Mezun olmadan 15 Ocak 2021 günü yaptıkları gösteriyi izlediğimde çok heyecanlandım. Bu kadınlar ülkenin güvenliğinden sorumlu olacak ve Türk kadınının gücünü herkese gösterip tüm dünyada göğsümüzü kabartacak. Nereden mi biliyorum? Sekiz ay boyunca çok zorlu bir dizi eğitimden geçiyorlar, bu eğitimlerle birlikte yakın dövüş ve silahları en etkin kullanma olarak birçok alanda da oldukça zorlu eğitimlerden geçerek mezun oluyorlar.

Hülasa başta da belirttiğim gibi; savaşmak ne kadar insan doğasının meyvesiyse ülkesini kurumak da her vatandaşın doğasında olmalıdır. Savaşsız bir dünya istiyor muyuz? Tabii ki istiyoruz ama bütün dünya bu denli silahlanırken devletimizi milletimizi korumak sınırlarımızı ihlal eden örgütleri oradan temizlemek de insan olmanın en temel sonucudur. Mezun olan 500 Kadın özel harekatçılarımıza muvaffakiyetler dilerim.

Değerli Okuyucularıma Sevgi ve Saygılarımla.