Kılıçdaroğlu, şehir merkezindeki bir otelde, "Rize Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Buluşması" adı altında düzenlenen programda, toplumun belleğinde siyasetin genellikle bir kavga aracı olduğu algısının bulunduğunu ancak güzel şeyler için yarışılabilmesi durumunda Türkiye'nin aydınlığa kavuşturulabileceğini söyledi.

Türkiye'nin kısır tartışmalardan çıkması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, bu tartışmalardan çıkılması durumunda da ülkenin önünde hiçbir engelin duramayacağını aktardı.

Kılıçdaroğlu, bugün gelinen tablonun iç açıcı bir tablo olmadığını savunarak, "Öyle bir noktaya toplum taşındı ki komşumuzun kimliğini soruyoruz 'Acaba hangi kimlikten?' Komşumuzun inancını soruyoruz 'Acaba hangi inançtan?' Komşumuzun yaşam tarzını soruyoruz 'Acaba hangi yaşam tarzından?' Siyasetin konusu bunlar değildir." diye konuştu.

Esnafın, sanayicinin, çay ve fındık üreticilerinin, taşeron işçilerin, apartman görevlilerinin, işçilerin, muhtarların sosyal kimlikler olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, bunların sorunlarının masaya yatırılması durumunda sorunların çözüleceğini belirtti.

Kılıçdaroğlu, sosyal kimlikler üzerinden değil, kişinin elinde olmayan kimlikler üzerinden siyaset yapıldığını öne sürerek, kimsenin anne ve babasını seçme özgürlüğüne sahip olmadığını ancak mesleğini özgür iradesiyle seçebileceğini söyledi.

Türkiye'de Rize, Karabük ve Kırıkkale'nin çok önemli üç il olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet kurulduğunda küçük birer köy olan bu illerde yapılan yatırımları anlattı.

Kılıçdaroğlu, Kırıkkale'de entegre savunma sanayinin kurulduğunu, Karabük'te demir çelik sanayinin önemli fabrikalarından birinin bulunduğunu, Rize'nin ise bugün çay konusunda önemli bir marka olduğunu aktardı.

"Yurt sorununu bitireceğim"

Sosyal devletin gereğinin yapılması durumunda herkesin kazanacağını, kaybedenin olmayacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, böylece hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceğini, eğitim için başka ile giden öğrencinin de barınma sorunu yaşamayacağını söyledi.

Kılıçdaroğlu, "İktidarımızda bir yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti devletinde yurt sorununu bitireceğim." ifadesini kullanarak, öğrencilerin bir ve ikişer kişilik odalarda sıcak ve soğuk su sorunu olmadan, geniş bant internet erişimi bulunan yerlerde kalacaklarını kaydetti.

"Yurt binası yapmak çok zor bir iş midir?" sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Değil. Bir de bununla ilgili bir kurum kurmuşuz, adına da 'TOKİ' diyoruz. Sen lüks evler yapacağına, öğrencilerimize yurt yapsana, senin görevin bu değil mi? Ama yapmadılar. Dolayısıyla bizler kavgacı siyasetten arınıp ülkenin geleceğini düşünen ve iyilikte yarışan bir siyaset zemini üzerine siyasetimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparsak başarılı oluruz."

Kılıçdaroğlu, Türkiye'de çay yetiştirilmeye, Gazi Mustafa Kemal'in görevlendirmesi ile yapılan araştırmaların ardından, 1937 yılında Batum'dan 20 ton ithal edilen tohumlar Rize'ye getirilerek başlandığını belirtti.

Türkiye'de çay üretimi ve sanayileşme çalışmalarının tarihine ilişkin de bilgi veren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:

"Girişi neden böyle yaptım biliyor musunuz? Dedim ya negatif siyasetten bir şey çıkmaz. Zaman zaman bizi eleştirirler, eleştirebilirler de. Biz, 'Cumhuriyet Halk Partisi her şeyi yüzde 100 doğru yaptı.' diye bir iddiada bulunmuyoruz. Eksiğimiz de olur, yanlışımız da olur, kusurumuz da olur, kabahatimiz de olur. Önemli olan aynı kusuru, kabahati tekrar etmemektir. 'CHP'nin tek dikili ağacı yok.' Peki bu fabrikayı kim kurdu kardeşim? Az önce örnek verdim, Kırıkkale'de entegre savunma sanayini kim kurdu? Ereğli'deki demir çeliği kim kurdu? Uşak'taki şeker fabrikasını, yumurta satılarak kuruldu, kim kurdu? Kayseri'de 1921 yılında uçak fabrikasının temeli atıldı, 9 yıl sonra Kayseri'den kalkan ilk uçak Ankara'ya indi. Ankara Etimesgut'ta uçak fabrikası, motorlarının temeli atıldı. 1940'lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. Kendi tarihimize yabancılaştık biraz. Kendi tarihimizi iyi bilmeliyiz ve çocuklarımıza da iyi öğretmeliyiz."

Kılıçdaroğlu, bugün ÇAYKUR'a ait 47, özel sektöre ait de 160 fabrika olduğunu, Rize'nin ana omurgasını çayın oluşturduğunu söyledi.

Çayın ülkeye yarattığı katma değerin 3 milyar dolar olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "3 milyar dolar Rize için iyi bir rakam. Yeter mi? Hayır. Artması mı lazım? Evet artması lazım. Bu hayat standardına hiç kimseyi mahkum edemeyiz. Bu hayat standardının üstüne çıkartmalıyız. O zaman biz dünyayla rekabet edebiliriz, o zaman daha güçlü olabiliriz. Bunu yapmamız lazım." dedi.

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin 1963 yılına kadar çay ithal ettiğini, anılan yıl itibarıyla Rize'deki çay üretiminin Türkiye'deki çay tüketimini karşıladığını belirtti.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye'de yılda 240 milyon bardak çay içildiğini de dile getirdi.

Üreticilerin sorunlar yumağı ile karşı karşıya kaldığını savunan Kılıçdaroğlu, çay üreticilerinin sadece gübre konusunda örgütlü olduklarını, diğer alanlarda gerçek anlamda örgütlü olmadıklarını, örgütlü olmaları durumunda daha güçlü olabileceklerini ifade etti.

Rize'de 2002'de 203 bin 28 olan çay üretici sayısının 2019'da 199 bin 645'e düştüğünü kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:

"Çay üretimi konusunda tekel olan Rize, bu tekelin hakkını alamadığı için veya bu tekelin hakkı teslim edilemediği için dışarıya göç veriyor. Üzerine kar düşen çay yaprağı dünyada sadece Türkiye'de var. Bu çok ama çok önemlidir. Çayın kalitesi açısından, damak tadı açısından çok önemlidir. Bunu dünyaya anlatamadık çünkü Ar-Ge çalışmaları yaptıramadık. Bu konuda hükümetlerin de eksiği var, Ar-Ge çalışmaları yapılmalıydı, daha kaliteli, daha nitelikli çay ve bunun dünyaya tanıtımı yapılmalıydı, bu yapılmadı."

"Üretimde istikrar aynı zamanda fiyatta istikrar demektir"

Kılıçdaroğlu, çay fiyatlarının düşüklüğünün her sene gündeme geldiğini belirterek, "Her sene olur bu. Fındıkta ve çayda 'Vay efendim çay fiyatı böyle, taban fiyat şöyle' ve bu bir istikrarsızlığı besliyor. Oysa üretimde istikrar aynı zamanda fiyatta istikrar demektir." diye konuştu.

Çay üretiminde, fiyatlandırılmasında bir istikrara ihtiyaç olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, yaşlanan çay bahçelerinin de yenilenmesi, bu konudaki teşvikin biraz daha güçlü olması gerektiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, ÇAYKUR'un çay işleme kapasitesinin düşük olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bu kapasitenin yükseltilmesi lazım. Çünkü ÇAYKUR şu anda çay üreticisini bir anlamda manipüle eden bir kuruma dönüşmüş durumda. 'Ben almıyorum.' diyor, 'Kapasitem doldu.' diyor. 'Nereye gideceğim?' 'Oraya gideceksin, özel sektöre.' O da taban fiyatın altında veriyor, bu çayın da beklemeye tahammülü yok. Buzdolabı değil, otomobil değil, çamaşır makinesi değil. Aldın aldın, almadıysan çöp sepetine atacaksın. Düşük fiyata mahkum ediyor sizleri. Dolayısıyla kapasitenin artırılması lazım rekabetin sağlıklı oluşması açısından. Eğer özel sektör de bu işe girecekse."

ÇAYKUR'un yönetiminde üreticilerin olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, "ÇAYKUR bir kamu kuruluşu ise onun yönetiminde üretici de olacak. Ziraat odası başkanı aynı zamanda ÇAYKUR yönetiminde de görev alacak çünkü üreticinin derdini dile getirecek orada." dedi.

Kılıçdaroğlu, "ÇAYKUR'un bu hale gelmesinde de çayın bu hale gelmesinde de en büyük kabahat politikacılardadır. Bir politikacı olarak söylüyorum bunu." ifadesini kullanarak, şöyle konuştu:

"Her zaman 'Oyu bir ranta nasıl çevirebiliriz?' anlayışı içinde 'Fiyat şöyle olacak, taban fiyat böyle olacak', ya objektif bir kural koyarsanız herkes bilir ki 'Ben seneye ne kazanacağım? Benim elimde çay kalmayacak. Ben bunu makul bir fiyatla satacağım.' Bunun kuralını koyarsın, objektif bir fiyat koyarsın çay üreticisi de rahat eder, özel sektör de kamu da herkes bilir ne yapacağını. Bir belirsizlik ortamı içinde çay üretimi yıllardır devam ediyor, belirsizlik ortamında politikacılar 'Nasıl ranta çevirebiliriz, nasıl oy alabiliriz, nasıl üreticiyi kandırabiliriz?' arayışı içine giriyorlar. Bu da son derece tehlikeli bir yöntemdir."

"Binlerce ton kaçak çay geliyor ve tüketiliyor"

Kılıçdaroğlu, bir başka sorunun ise kaçak çay olduğunu kaydederek, "Ben bazen eleştiririm, derim ki 'Ya bu sınırlar yol geçen hanına döndü.', kızarlar bana. Peki bu kaçak çaylar nereden geliyor? Rize mi üretiyor kaçak çayı? Hayır. Hakkari mi? Hayır. Çankırı mı? Hayır. İstanbul mu? Hayır. Nereden geliyor bu kaçak çay?" diye konuştu.

Binlerce ton kaçak çayın ülkeye geldiğini ve tüketildiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Arayanı var mı? Yok. Soranı var mı? Yok. Nasıl oluyor? Fırından buyurun ekmek çalın bakayım, hemen yakalar sizi götürürler değil mi? 'Niye hırsızlık yaptın?' diye. Karnı aç ekmek çalıyor. Binlerce ton kaçak çayı Türkiye'ye sokuyorsunuz, tüketiliyor her yerde şakır şakır, kimsenin sesi bile çıkmadı." ifadesini kullandı.

Kılıçdaroğlu, çay bahçelerini gezdiğini ve orada da söylediğini dile getirerek, şunları kaydetti:

"Rize'de, burada bütün kanaat önderlerinin önünde söyleyeyim, inşallah oylarınızla iktidar olacağız, ben bu kaçak çayların tamamını toplayıp Rize meydanında yakacağım. Bu ülkenin insanının alın terini çalıyorlar. Bu insanların tek geçim kaynağı çay, elinden alıyorsun bunu, kaçak çayı sokuyorsun, her tarafta şakır şakır satılacak, kimsenin sesi çıkmıyor. Peki o çay üreticisinin hakkını kim savunacak? Adaleti kim gerçekleştirecek? Bunu yapacağız, desteğinizle, dostlarımızla beraber biz bunu yapacağız."

Çayda ihracat miktarının çok düşük olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bunun nedeninin de çayın kalitesinin artırılamaması olduğunu, bunu artırmak için çalışmak, Ar-Ge yapmak gerektiğini söyledi.

Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin 2006 yılından itibaren çayda net ithalatçı konumuna düştüğünü, ihracattan fazla çay ithal edildiğini, ayrıca 50 bin ton kuru kaçak çayın da ülkeye girdiği yönündeki eleştirilerini dile getirdi.

Türkiye'nin 2003-2021 döneminde ithal ettiği 172 bin ton kuru çaya 412 milyon dolar ödediğini belirten Kılıçdaroğlu, "Sadece 2020 yılında, 22 bin 500 ton kuru çay ithal etmişiz, 46 milyon dolar para vermişiz. Bu yılın ilk 7 ayında 12 bin 800 ton kuru çay ithal etmişiz, 27 milyon dolar ödeme yapmışız. 27 milyon doları biz çay üreticisine versek ne olurdu? Yabancıya vereceğimize kendi insanımıza verseydik. Çayın kalitesini artırsaydık, Ar-Ge'ye önem versek, reklamını iyi yapsak ne olurdu?" dedi.

Kılıçdaroğlu, sorunların çözümüne ilişkin şu görüşlerini paylaştı:

"Bir, ÇAYKUR'un yönetiminde mutlaka üretici temsilcisi olması lazım. Birinci temel kuralımız o, üretici temsilcisi olması lazım. İki, Ar-Ge'ye önem vermek lazım, özellikle buradaki üniversitenin çay konusunda Ar-Ge'ye özel bir ağırlık vermesi lazım. Çayın niteliğini, kalitesini artırmak için ne gerekiyorsa onun yapılması lazım ve bunun dünyaya tanıtılması lazım. Türk çayının damak zevki açısından ne kadar değerli olduğunu anlatmamız lazım. Organik çay üretimine özel bir ağırlık, özel bir teşvik verilmesi lazım. Gübre dolayısıyla çay bahçelerinin ciddi sorunlar yaşadığının farkındayız, ama bunu belli bir zaman dilimi içinde çözmek mümkündür."

Kaçak çay ticareti ile ciddi bir mücadele yapmak gerektiğini yineleyen Kılıçdaroğlu, "Kaçak çayın Türkiye'ye gelişine imkan veren siyaset kurumudur, güvenlik güçleri değil. Eğer siyaset kurumu dese ki güvenlik güçlerine, 'Ben size müdahale etmeyeceğim, yakalayın, koyun Rize meydanına ve yakın. Ders alsınlar, bir daha kimse yapmasın.' Bu söylenmediği için kaçak çay rahatlıkla geliyor." dedi.

Kılıçdaroğlu, "Tipik bir örnek vereceğim." diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kilolarca uyuşturucu yakalandı, Mersin Limanı'nda yakalandı, Dilovası'nda kilolarca, hatta tonlarca diyeyim daha doğrusu uyuşturucu yakalandı. Emniyet gitti buldu, yakaladı. Hiçbir savcı soruşturma dahi açamıyor, hiçbir savcı. Bir savcı neden soruşturma açma görevini yerine getirmez? Baskın siyaset olduğu için yoksa savcı soruşturma açar, açmaz olur mu? Ekmek çalanı yakalıyorsun, hemen götürüyorsun. Tonlarca uyuşturucu gelecek, soruşturma açan yok. Tonlarca kaçak çay gelecek, kimsenin haberi olmayacak. Hepimiz görüyoruz artık."

Kılıçdaroğlu, hasat edilen çayların, üretim zincirine gelinceye kadar kontrol edilmesi gerektiğini söyledi.

Yaş çay taban fiyatına değinen Kılıçdaroğlu, "Öyle her sene 'Taban fiyat şöyle oldu, taban fiyat böyle oldu.' Maliyet artı kar. Maliyeti kaç kardeşim dönümünde? Maliyeti bellidir, kullandığın gübre bellidir, emeği bellidir, işçiliği bellidir. Maliyeti bulacaksınız. Kiminle? Ziraat Odası başkanı gelecek, dönümüne şu kadar harcama yapıyoruz, üzerine farklı bir kar vereceksiniz ve diyeceksiniz ki bu taban fiyattır. Bunun altında özel sektör dahil çay almayacak." diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, yaş çay üreticisinin korunması gerektiğini kaydederek, şöyle devam etti:

"Gübre fiyatı, ilaç fiyatı arttı. Yok kardeşim. Ben maliyetimi bilirim. Maliyetimin üzerine makul bir kar koyarım. Koyduğum karı, Ziraat Odası başkanı gelir, 'Evet bu makul bir fiyattır.' der. Çiftçi, üretici, bundan zarar etmez. Bu taban fiyatın altında hiç kimse mal almayacak. İstiyorsa vatandaş daha yüksek bir fiyata satsın ama taban fiyatın altına, üreticiyi zarar ettirecek bir politikaya izin verilmemesi lazım. Çay boğazımızdan inerken üreticinin de kazandığını bilmeliyiz. Dökülen alın terinin kadrini kıymetini bilmeliyiz."

Çay bahçelerinin fındık bahçeleri gibi bölündüğünü belirten Kılıçdaroğlu, "Bazı bölgeler vardır ki devletler açısından o bölgeler stratejiktir. Çay, Rize için stratejik bir üründür. Çay dışında başka ürün yok. Halkın büyük çoğunluğunun geçim kaynağı Rize ve Artvin'de çaydır. Balıkçılık var ama onun da mevsimi var. Stratejik ise burayla ilgili kararları uzun dönemli almak zorundasınız." ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, çayda gübre fiyatlarının çok arttığını ifade ederek, "Gübreciye soruyorsunuz, 'Dolar arttı. Ham maddesini dışarıdan alıyorum. Ben artırmazsam zarar edeceğim, dışarıdan gelmeyecek.' Siyaset kurumu ne yapacak? Türkiye'de üretmeliyiz. Neden dışarıdan alıyoruz? Gübre üretemiyor muyuz? Fabrika kuramıyor muyuz? Eti, nohudu, canlı hayvanı neden dışarıdan getiriyoruz, kendimiz üretmiyoruz?" dedi.

ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün özel sektör çay fabrikaları ile sözleşme imzalayabilmesi gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, çay üreticilerini korumak için çay borsası kurulmasını istedi.

"ÇAYKUR'un Türkiye Varlık Fonundan çıkarılması lazım"

Kılıçdaroğlu, ÇAYKUR'un Varlık Fonuna devredilmesinin doğru olmadığını savunarak, şöyle devam etti:

"ÇAYKUR'un Türkiye Varlık Fonundan çıkarılması lazım. Diyeceksiniz, 'Türkiye Varlık Fonu, bütün varlık orada. ÇAYKUR'u neden çıkarıyorsunuz?' Kim Varlık Fonuna girdiyse kurum tamamen zarar ediyor şimdi. Örnek mi, ÇAYKUR'u vereyim size. 2015 yılında ÇAYKUR'un karı 22 milyon 700 bin, 2016 yılında 82 milyon 100 bin lira, 2017 yılında Varlık yönetimine devrediliyor ÇAYKUR. 2017 yılında, bir yıl önce 82 milyon kar eden ÇAYKUR 267 milyon lira zarar ediyor. 2018 yılında 618 milyon lira zarar ediyor, 2019 yılında 635 milyon lira, 2020 yılında 547 milyon zarar ediyor. Dönüp size şunu söyleyecekler: ÇAYKUR'u kapatmamız lazım, ÇAYKUR zarar ediyor. ÇAYKUR kapatılacak, sizi sadece özel sektöre teslim edecekler. O nedenle ÇAYKUR'un Varlık Fonundan kesinlikle süratle çıkarılması lazım. Eskiden kar eden ÇAYKUR neden, hangi gerekçe ile zar ediyor? Kim batırdı, niye batırdı? Madem çay Rize için bir stratejik sektörse çayı koruması gereken ÇAYKUR da stratejik bir kurumdur. Böyle bakmadığınız takdirde Rize'yi ayağa kaldıramazsınız."

Çayın kanuna ihtiyacı olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "Yeni bir Çay Kanunu çıkması lazım. Bütün bunları dikkate alarak bir çay kanunu teklifi hazırladık. Hazırlayan kişi Sayın Mehmet Bekaroğlu, Artvin ve Trabzon, diğer milletvekillerimiz de imza attı. Haberi olmayanların bu teklife bakmalarını istiyoruz. Söylediğim bütün bu eleştirileri kapsayacak şekilde ve her Rizeli demeli ki 'Bu kanun çıkmalı.' 'CHP muhalif, bu kanun teklifini kabul etmiyoruz.' diyebilirler. Bunu siyaseten makul görebiliriz. O zaman siz verin, biz destek verelim. Sorunu birlikte çözelim." diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, sorunları çözmek için çalıştıklarını belirterek, "Bir sorunu ne kadar iyi çözeceğimiz konusunda, dersimize ne kadar iyi çalıştığımızı bilmenizi isterim. 27,5 yılını devlete veren, 27,5 yılda vergi nasıl toplanır, para nasıl harcanır, israf nasıl önlenir, bütçe nasıl yapılır? 27,5 yılımı buna verdim devlette. O nedenle bir sorun var ki sorunu çözmek için önce sorunu yaşayanlarla konuşmamız gerektiğini çok iyi bilen birisiyim. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz." değerlendirmesinde bulundu.

Ekonomik Sosyal Konseyin Türkiye'de artık toplanmadığını ve bunun yanlış olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, "Ekonomik Sosyal Konseyin üç ayda bir toplanması lazım. Eskiden üç ayda bir toplanırdı. En son ne zaman toplandı? 5 Şubat 2009. Hangi yıldayız? 2021. Ekonomik Sosyal Konsey hiç toplanmadı ve bu bir anayasal kurum. Demek ki devlet iyi yönetilmiyor, liyakatle adaletle yönetilmiyor. Soruna kilitlenmiyor. Sorunu çözme iradesi yok. Bir iktidar çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıya kalırsa ülke sorunlarını çözemez. Tam aksine kendi sorunların kaynağı olur." dedi.

"Muhtarlar demokrasinin temel taşıdır"

Kılıçdaroğlu, muhtarlık kurumunun çok değerli olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Biz muhtarlığı demokrasinin temel taşı olarak adlandırırız. Muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Muhtar arkadaşlarım, 'Bu kadar milletvekili, bakanlar varken biz mi demokrasinin temel taşı oluyoruz?' diyebilir. Evet, bu topraklarda yapılan ilk seçim, Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde bir muhtarlık seçimidir. Yani demokrasiyi bir yerden başlatacaksak bu topraklarda ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. Demek ki muhtarlık bu kadar köklü bir kurumdur."

Kemal Kılıçdaroğlu, 82 ayrı kanunda 354 maddede muhtarın adının geçtiğine işaret ederek, "Ne siz bilirsiniz ne ben bilirim, ama siz muhtarsınız bilmiyorsunuz, bilemezsiniz. Neden muhtarlığın tek bir kanunu yok, bağımsız kanunu yok? Muhtarlar bütün görev, yetkilerini orada görebilseler. Bunun için kanun teklifi hazırladık. Bütün muhtar kuruluşlarına gönderdik. 'Eksiğimiz, hatayı görmemiş olabiliriz. Bize bildirin.' dedik. Geldi görüşler aldık, teklifi verdik." dedi.

Seçimlerde muhtarların birleşik oy pusulasının olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Girersiniz kabine, beğenmediğiniz muhtarın seçim kağıdını alırsınız, cebinize koyarsınız. O muhtara oy vermek isteyen bakar, oy kağıdı yok. Sizin birleşik oy pusulanızın olması gerekir. Bu, seçime ciddiyet kazandırır. Bütün muhtarlar olmalı ve vatandaş ona göre oy vermeli." diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, yerel yönetim ile muhtar seçiminin ayrılması için bir çalışma yapıldığını, bunun çok büyük bir yanlış olduğunu kaydederek, "Hangi muhtar gidecek ev ev 'oy kullanın' diye dolaşacak? Sizin böyle mali gücünüz yok. Sanki size bütçe tahsis edilmiş de siz bu sürede çalışıp milleti sandığa getireceksiniz. Yerel seçimlerde muhtar da belediye başkanı da önemli bir aktördür. Buna karşıyız, bilginiz olsun. Böyle bir teklif gelirse siz de karşı olun." ifadelerini kullandı.

CHP belediyeleri tarafından muhtar evleri yapıldığını aktaran Kılıçdaroğlu, "Girişi, vatandaşın bekleme yeri var. Herkes muhtar evi olduğunu bilmeli. Kirada oturan muhtarlar biliyorum. Gecekondu gibi yerde oturan muhtar biliyorum. Bu neyin ayıbıdır? Demokrasinin ayıbıdır. Milletin oyu ile gelmiş ise onun asgari standartlarda bir yerde oturması lazım. Bu çok mu zor? Hayır efendim çok basit, rahatlıkla yapılabilir." dedi.

Kılıçdaroğlu, CHP belediyelerine, mümkün olması halinde her muhtarlığa bir yardımcı belediye personeli tahsis etmelerini söylediklerini belirterek, şunları kaydetti:

"Tahsis ettiler. Muhtar bir yere gittiğinde yardımcı personel gelen vatandaş ile ilgileniyor ama bu yeterli değil. Eğer yardımcı personeli belediye görevlendirirse muhtar belediye başkanını rahat eleştiremez. Eleştirirse 'Bak personelimi geri çekiyorum.' der. Onun için yasal olarak bir kişinin tahsis edilmesi gerektiğini savunuyorum. Onu dediğimde kıyamet koptu. 'Vay efendim, sen bunu nasıl dersin?' Nasıl demeyeyim? 10 milyonu aşkın işsiz var. Muhtarın yanında genç olsa, gelen vatandaşı karşılasa, bilgisayarın, daktilonun başında talepleri alsa yazsa, dosyaları sıralasa çok mu zor? Köy tüzel kişiliklerinin yeniden sağlanması lazım. Köy tüzel kişiliklerinin mallarının iade edilmesi lazım. Muhtarlığın ayrıca bir bütçesi olması lazım. Sizin bir bütçeniz yok. Mahallede muhtarlık yapıyorsunuz. Vatandaşlar emlak vergisi ödüyor mu? Nereye ödüyor? Belediyeye ödüyor. Siz de orada görev yapıyorsunuz. O mahallede toplanan emlak vergisinin yüzde 1'i muhtarlığın bütçesi olsa ayıp mı olur? Fakir fukara belediye başkanına ulaşamaz, milletvekiline, bakana, cumhurbaşkanına ulaşamaz. En rahat ulaştığı kişi mahalle veya köyün muhtarıdır."

Mahalledeki fakir öğrencilerin eğitim harcamalarının muhtarlık bütçelerinden karşılanabileceğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Sosyal yardımlar dağıtılıyor, çok dertliyim. Hiçbir sosyal devlet, o devleti yöneten hükümet, insanların onuru ile oynamaz. Onun yoksulluğunu teşhir etmez. Yoksulluğu teşhir etmek ayıp bir şeydir. İnsanın onurunu zedelemektir." diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, mahalle ile ilgili belediye meclisinde alınan kararlardan muhtarların çoğu zaman haberi olmadığını savunarak, "Sizin mahalleniz ile ilgili belediye meclisinde bir konu görüşülecek ise muhtar mutlaka o toplantıya katılmalı, söz ve karar sahibi olmalı. Doğru veya yanlışı gerekçeleri ile söyleyebilmeli. Mahalle ile ilgili karar alıyorsunuz, mahallenin seçtiği muhtarın haberi yok. Olmaz, o zaman demokraside bir aksama olur. Bir anlamda onu tasfiye etmiş oluruz." dedi.

Muhtarlığın bir kamu kuruluşu olarak adlandırılmadığını aktaran Kılıçdaroğlu, "O nedenle belediyeler, muhtarlar ile proje geliştiremez, yasak çünkü. Peki muhtarlar talep ediyor mu? Etmiyor. Çünkü, çoğunun haberi yok. Muhtarlığı bir kamu kurumu olarak adlandırmak lazım. Muhtarlık kurumunu yükseltmek lazım. Temel muhtardır, onun üstüne demokrasi yükselir." ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, muhtarlara ödenek verildiğini, hasta ve izinli olduklarında ödeneğin kesildiğini kaydederek, "Milletvekilinin, belediye başkanı, bakan, cumhurbaşkanı kesiliyor mu? Hayır. Onlar da seçim ile geldi. Şimdi bakanlar seçimle gelmiyor. Siz de seçimle geldiniz. Niye size maaş bağlanmıyor, ödenek veriliyor? Bir ay izin aldınız mı kesiliyor. Belediye başkanı maaş alıyorsa siz de seçildiniz ve maaş almanız gerekir. Çok yüksek, düşük ayrı, ama asgariden bir aylığınızın olması lazım." diye konuştu.

Muhtarların icra tebligatları ile çok uğraştığını ve anayasada angaryanın yasak olduğunun belirtildiğini aktaran Kılıçdaroğlu, "Tebligatta yetki göreviniz var mı? Bir karşılığı var mı? PTT'de memur, tebliğ ederken aylık alıyor değil mi? Size aylık vermiyorlar. Bu da sizi haklı kılıyor." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye Muhtarlar Birliğinin kurulmasıyla demokrasinin güçlenmesinin sağlanabileceğini belirten Kılıçdaroğlu, "Türkiye'de temel sorun demokrasinin zaafa uğramış olmasıdır. Demokrasiyi güçlendirmeyi temellerden başlayarak yukarı doğru büyütmeliyiz." dedi.

"Sorunu çözecek kişiyi ithal etmeyeceğiz, kendimiz çözeceğiz"

Kılıçdaroğlu, basına kapalı gerçekleşecek bölümde her türlü soruya açık olduğunu, hiç bir sorunun kendisini üzmeyeceğini, açık ve şeffaf şekilde cevaplandıracağını söyledi.

"Bir helalleşme yapmamız lazım." ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Siz bizi, bizi sizi tanıyalım. Gelip çayınızı içtik mi, derdinizi dinledik mi? Oturduk Ankara'da tumturaklı laflar ettik ve dedik ki 'Gelin bize oy verin.' Niye versin? Sen derdiyle ilgilendin mi? Derdini çözdün mü? Onun için bir helalleşme dönemi. Oturup konuşacağız. Memleketin gidişi iyi değil. Ben de biliyorum. Her bir vatandaşımız, hepimiz de biliyoruz. Sorunu çözecek kişiyi ithal etmeyeceğiz, kendimiz çözeceğiz. Vatandaş olarak bir araya geleceğiz, oturup konuşacağız. Akıl akıldan üstündür. Devleti adaletle yöneteceğiz. Devletin dini nedir? Devletin dini adalettir. Bizim partili, öbür partili, bu partili olmaz. Liyakat ile yöneteceğiz. İşi ehline vereceksiniz. İşi ehline vermezseniz devleti yönetemezsiniz. Benim adamım gelsin, öbür adam gelsin, öbürü gitsin. Muhtara bunu verme ama benim yandaşıma 5 maaş vereceğim, 6 maaş vereceğim. Yandaki komşu aç, olmaz. Bu adaleti sağlayacağız."

Rize Haberleri

Editör: TE Bilisim